İşitme Borusundan Privat Duyma Bilgisayarına

İşitme cihazlarının ortam analizlerinde on farklı kategoride hesaplamalar yapılıyorsa, insanların doğal yapısında bu bileşenlerin sayısı belirsiz ve sonsuzdur.

Son yüzyıl, elektronik sisteminin keşfi, gelişmesi ve heyecanıyla geçti. Sektör olarak biz de bu tarihi sürece bakarken, her adımda onlarca defa heyecan duyduk. Çünkü duymaakustik sektörü, çok değil, daha 100 yıl öncesine kadar haycan boynuzuyla ve farklı çapta üretilmiş borularla işitme ve duyma sorununu gidermeye çalışıyordu.

Günümüz teknolojisine baktığımızda ise, işitme sistemleri kişiselleşebiliyor ve çeşitli ortamlara göre şekillenebiliyor. Teknoloji odaklı labaratuvarlar piyasaya çıkan her cihazı test edebiliyor  ve bunların her birinin reprodüktivitesi kontrol edilebiliyor. Duyma akustik ürünleri yelpazesine dahil işitme cihazlarına yönelik bileşenler, özel olarak üretiliyor; hatta konu üzerinde uzmanlaşan onlarca enstitü mevcut. Ürünler kişiler üzerinde kullanılırken kazanç ve çıkışlar matematiksel olarak hesaplanabiliyor.Ortamın durumuna göre, cihazların farklı modlarda çalışabiliyor. Ortam analiz sistemi , giderek bireyin ses ihtiyacına göre çalışabiliyor. Uyarlama prosesi için kullanılan farklı uyarlama metodları gelişti, halen de gelişmekte.Kulak ve iletim sisteminin binlerce özelliğinin olduğu bilinmesine rağmen, hepsi işitme cihazına yüklenemiyor. Bunlardan ancak, hayati önemdeki birkaç özellik yüklenebiliyor.

                Cihazların doğru üretilmesi ve çalışması için medikal ve elektronik normlar konuldu. Teknoloji geliştikçe, bunlara yeni normlar da eşlik ediyor. İşitme sektörü dünya çapında yeni keşfedilmeyi bekleyen yüksek potansiyelli bir sektör olarak görülmekle beraber, bünyesinde önemli sorunları barındıran bir sektör. Sektör elektronik alanda sağladığı başarıyı insanın keşfinde, anlaşılmasında ve psikoakustikte de sürdürebilecek mi, bilinmez.

                Elektronik çiplerin tasarımı, matematiksel çalışan algoritmaların yeteneği, algoritma geliştiren mühendisin yeteneğine bağlıdır. Başarılı bir mühendis kendisinin hükmedebileceği mükemmel algoritmalar geliştirebilir ve bununla gurur duyabilir. Ancak bu algoritmaların bir insan üzerinde uygulanması ve insanın ses ihtiyacını karşılaması konusunda ciddi tereddütler mevcuttur. Çünkü elektronik hala gelişim sürecinde;  insan ise kemale ermiş ve her yönüyle mükemmel çalışan bir yapıdadır. Beş duyu organı birbirinden bağımsız çalışmakla birlikte, kendi içinde bütüncül bir koordinasyon halindedir. Bu mekanizmada, her organ diğerine yardım eder, böylece bütüncül emniyet sağlanmış olur. Organların mükemmel çalışması diğer organların mükemmel çalışmasına bağlıdır. Yapay protezlerde ise bu özellik mevcut değildir.

                Diğer bir açıdan bakıldığında, insanlar arası diyalogta da temelde aynı özellik sergilenmesine rağmen, detaylarda farklılık görülür. Dilin yapısı, ses tonu, kelime yapısı ve kelime yakınlığ, mimiklerin katılması bir ses karakterini oluşturur. Algılama evrensel değil, bireyseldir ve karakteri kişiden kişiye değişir. Herkes kendi başına bir karakter sergiler ve bir bireysellik oluşturur. Bir bireyin işitmiş olduğu ses ve tınıdan farklılık arz eder. Kişinin psikoakustik algısallığı, onda diğer bir kişiden farklı etkiler sergiler ve farklı sonuçlar doğurur.

                Psikoakustiğin cevaplaması gereken yüzlerce sorusu vardır. Kişinin doğumundan ölümüne kadar oluşturduğu kültürel duyum şekli, bireysel – algısal yeteneği, duygular ile ilişkisi milyonlarca bileşim meydana getirebilir. Oysa, bir cihazı test kutusuna koyduğumuzda, öngörülen verilere göre çıkan sonuçlara bakabilir ve diğer cihazın aynı performansı sergileyeceğini hesaplarız ve bu sisteme güveniriz. Ancak hala insanları ölçebilecek bir test box üretilmiş değil…  İşitme eşikleri ve UCL testleri sadece belirli frekanslar hakkında bilgi verir, karakteristik yapının diğer özellikleri hakkında ise bilgi vermez. Sübjektif reaksiyonlar sonucunda aldığımız verilerle, sınırları ve frekansları hakkında bilgi toplarız. Bu yolla, fiziksel sinyallerin beyinde algılanması hakkında da bilgi toplamış oluruz. Psikoakustik, bir bilin dalı olarak insan üzerinde hala sinyal iletim sisteminin niteliğini ve niceliğini araştırmaktadır. İşitme fizyolojisinde halen daha eksik bilgilerimiz var ve mevcut bilgilerimiz çoğu teorilere dayanmakta. Fizyolojik algısal sistemle(Physiologie des auditiven Systems) psikolojik algısal sistemin (Psychologisch Wahrnehmung) araştırılmasının daha uzun süre alacağı açıktır.

                Kulağımız bize ulaşan her sesi alma, iletme ve anlama güdüsüyle çalışan bir organdır. İnsanoğlu sesi, frekansına ve ses basıncına göre algılar. Ses dalgalarının elektro kimyasal impulslara dönüşmesi ve beyin tarafından yorumlanması bir sistemin sonucudur. Sistemin yokluğu veya hasar bu görmesiyle bu sistemin bir kısmı veya tümü çökebilir. Kulağımızın, doğuştan var olan fizyolojik ve nöral etkinlikle sesleri kulak girişinden alıp bir ağ ile beyne göndermesi bir yetenektir.

                Seslerin ton yüksekliği, frekansı, yönsel tayini,kimden ve hangi kaynakdan geldiği, ard arda gelen seslerin ayırt edilmesi konusu da bu yeteneğin bir parçasıdır. Her kulak özeldir ve bu açıdan kulak, adeta ’unique’ (biricik/kendine özel ) bir birey gibi değerlendirilmelidir.

                İşitme cihazlarının ortam analizlerinde on farklı kategoride hesaplamalar yapılıyorsa, insanın doğal yapısında bu bileşenlerin sayısı belirsiz ve sonsuzdur. Elektronik ürünlerin özellikleri ölçülebilirken, hiçbir makine, küçük bir evren olarak tanımlanan insanı duygularıyla birlikte bir bütün olarak ölçebilecek yetenekte değildir.

                İleri teknoloji ve yıllarca süren eğitim ve araştırmalara rağmen, günümüzde kullanılan işitme cihazlarının uyarlama sorunları halen devam ediyor. Sorunların nedenini üç gruba ayırmak mümkündür;

1-Konuşulan dillerin karakteri hakkında bilgimiz sınırlıdır

Konuşmaların yapısı, kelimelerin kurulması, kelimeleri oluşturan harflerin frekansı ve enerji durumu hakkında bilgimiz sınırlıdır. Kelimlerin yapısı, cümle içindeki yeri ve vurgusu algılama üzerinde etkilidir. Her harf bir kimlik sahibidir, frekansı belli ve enrejisi tanımlanmıştır. Bu sebeple her dilde işitme cihazı algoritmaları farklı yetenek sergileyebilir.

                Bazı dillerde yapılan çalışmaların genelleştirilmesi ve o dillerin merkez kabul edilmesi hataların oluşmasına neden olabilmektedir. Örneğin, kendi içinde farklı lehçeleri olmasına rağmen İngilizcenin merkez kabul edilmesi gibi. İngilizce dili dışındaki tüm dillere NAL ve DSL gibi formüllerle ilgili sorunlar yaşanmakta ve çözüm için farklı uyarlamalar yapmak gerekmektedir. Böylece aynı odyogramdan farklı sonuçlar çıkmaktadır.Örneğin, tonal dillerde düşük frekansların güçlendirilmesi zorunluluğu doğmakla; Arapça ve İbranicede 3.000 Hz.den itibaren güçlendirilmesi, Rusçada orta frekansların, Portekizcede düşük frekansların güçlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca Japonca ve Vietnam dilinde kompresyonla uyarlanan bu formüllerde sessiz ünsüzlerin duyulabilmesi için kısa süreli atak time’ın seçilmesi önerilmektedir.

2-İnsanı tanıma ve ihtiyacını bilme konusunda bilgimiz sınırlıdır.

İnsanların ses ihtiyacı ve algılama yetenekleri tam anlaşılmış değildir. Bebeklikten yaşlılığa kadar geçen süre içinde insanlar farklı işitme ve algılama kültürleri edinirler. Her insan bir birey olarak işitme, algılama, sinyali yorumlama ve reaksiyon aşamalarında farklı tablolar ortaya koymaktadır. Farklı kültürel sistemlere sahip ve bunlarla kuşatılmış olan bir insanın ses işitmesi, algılaması ve ihtiyacı farklıdır.

3- Teknolojinin sorunu çözme yeteneği sınırlıdır.

Günümüzde kullanılan teknoloji tüm zamanların en iyi teknolojisi olmasına ve uygulayıcılar da tüm zamanların en iyi uygulayıcıları olmalarına rağmen, pratikte teknoloji uygulama sisteminin, sorunu çözme başarısı zayıftır. Buna bağlı olarak, kullanıcı memnuniyet düzeyindeki düşüklük devam etmektedir.