Uyaran Eksikliğine Bağlı Konuşma Gecikmesi

 Uzm.Ody. Leyla TATLI

Dil ve konuşma bozukluklarının çeşitli sebepleri vardır. Bunun yanı sıra dil bozukluğu ile konuşma bozukluklarını birbirlerinden ayırt etmek gerekir. Ses çıkarma konuşmanın temelini oluşturmaktadır. Ancak ses çıkarmak başlı başına hiçbir anlam ifade etmez iken çıkarılan sesler küme oluşturacak şekilde bir araya getirildiklerinde konuşma meydana gelir. Konuşma insan kültürü, evrimi, dili, anatomi ve fizyolojisinden etkilenen karmaşık bir eylemdir. Konuşmayı oluşturan organik yapılardan herhangi birinde eksiklik veya bir gelişim geriliği olması durumunda konuşma bozukluğu oluşmaktadır. Örneğin; dilin, dudakların, çenenin, damak ve çevresel sinirlerin zayıf ya da fonksiyonlarını yerine getirememesi durumu gibi. İnsanların çıkarabildiği ses konuşmanın en temel özelliklerindendir. Fakat burada unutulmaması gereken ses çıkarmanın tek başına hiçbir anlam ifade etmediğidir. Dil ise kelime kombinasyonlarının en iyi hangi durumlarda anlaşılacağı bir kod sistemidir.

  Bu dönemde ailenin ve çevrenin çocukla etkili iletişime geçmesi ve uyaran eksikliğine sebep olan diğer faktörlerin kısıtlı sürelerle kontrol altında tutulması son derece önemlidir.

Bilgilerin, duyguların, düşüncelerin aktarımında ifade edici bir rol de üstlenmekle birlikte dil, anlaşılır ve algısal işlemlemenin de bir parçasıdır. Aynı zamanda dil, konuşma formunda kullanılmasının  yanı sıra işaret dilinde olduğu gibi görsel bir formda da kullanılabilmektedir.

Gecikmiş konuşma, dil ve konuşma gelişimi dönemi normal gelişim süreçlerine uygun olarak ilerlemeyen ve tipik (normal) olmayan çocukluk çağında en sık karşılaşılan sorunlardan biridir. Konuşma gecikmesi çocuğun  zihinsel,  duygusal  ve sosyal hayatını önemli ölçüde etkilemektedir. Aynı zamanda dil ve konuşmada gecikme, sözel iletişimde farklı düzeylerde çıkan sorunlar; iletişim, dili kul- lanma ve konuşmayı öğrenme gelecekteki dönemlerde çocuğun akademik başarısını ve sosyal hayattaki uyumunu olumsuz yönde etkilemektedir.

Beyin gelişimi döllenmeden kısa süre sonraki günler içinde başlamakta ve ergenlik çağı boyunca da devam etmektedir. Erken dönemlerinde sinir sisteminin hücresel büyüme ve bölünmesi beyin gelişimi açısından oldukça önemlidir. Gelişimi etkileyebilecek durumların başında gerekli besinlerin sağlanması ve beyin gelişimini olumsuz etkileyebilecek enfeksiyonların önlenmesi, nörotoksik maddelerin (kurşun, civa gibi ağır metallere maruz kalma veya gebelikte annenin sigara, alkol kullanımı gibi) ortamdan uzaklaştırılmaları sağlıklı bir gelişim için gereklidir. Çocukluk döneminde sık geçirilen enfeksiyonlar, yoksulluk, sevgi ve uyaran eksiklikleri de bu gelişimi olumsuz etkileyen faktörlerdir.

Uyaran eksikliği dendiğinde sosyal uyaran eksikliği, yaşantı eksikliği gibi ifadelerle karşılaşmaktayız. Uyaran eksikliği genellikle atipik otizm tanısı almış çocukların sergilediği davranış biçimleriyle karıştırılmaktadır, çocuğa doğru zamanda doğru tedavi verilmez ise gelecekte çok ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Atipik otizm tanısı almış çocuklar amaçsız bir şekilde düzensiz olarak ritüel davranışlarla etkileşimden koparken uyaran eksikliği yaşayan çocuklarda bu durum böyle değildir. Çoğu zaman çocuk amaçları doğrultusunda etkileşimden kopmaktadır. O an istemediği bir şeyi yapmamak adına iletişimden kopması oldukça karşılaşılan bir tablodur. Çocuk kendi istediği şekilde çevreyi kontrol etmek ve yönlendirmek ister çünkü uyaran eksikliği gelişim dönemlerinin en etkin olduğu sırada (0-3 yaş) çevrenin ve ailenin çocuk üzerindeki rolünün çok sınırlı ya da neredeyse yok olması durumdan kaynaklanmaktadır.

İlk yıllar içinde anne-baba ile çocuk arasındaki ilişkinin, çocuğun beynini çok yönlü olarak etkilediğini bilmekteyiz. Bu dönem içinde sevgi ve yakın ilgi gösterilmesi ile çocuğun öğrenme yeteneklerinin güçlendiği görülmektedir. Bu bilgiler ışığında bebek ve küçük çocukların aile üyeleri tarafından özellikle de anne babalarıyla bol bol konuşmaya, gülümsemeye ve uyarılmaya ihtiyaç duydukları bilinmektedir. Erken dönemde çocuğa uygun uyaranların verilmesi, çocuğun zekasını ve öğrenme kapasitesini arttırmaktadır.

Erken dönemde verilen eğitim de (okul öncesi eğitim) gelişimi olumlu şekilde etkileyen faktörler arasındadır. Eğitim alanında çocuğun gelişimini inceleyen birçok kuram bulunmaktadır. Bu kuramlardan “Vygotsky’nin Gelişim Kuramı”, çocuğun dünyası ile bilişsel gelişim arasında sürekli bir etkileşim olduğunu ileri sürmektedir. Bir diğer önemli gelişim kuramı ise “Piaget’in Bilişsel Gelişim Kuramı”dır. Bu kurama göre çocukların gelişiminde çevrenin çok önemli bir yeri vardır ve çocuklar çevreleriyle olan iletişimleri sonucu nesneleri, durumları anlamak için yöntemler geliştirirler. Bu anlama ve bilme yöntemi geliştirmeye ise bilişsel gelişim denir. Erken çocukluk dönemi çocuğun çevresinden en çok etkilediği dönemdir; çocuğu etkileyen sosyal ve çevresel faktörler onun fiziksel ve zihinsel olarak gelişimini de doğru orantılı olarak etkilemektedir. Bu dönemde çocuğun normal ve psikososyal gelişimini olumsuz etkileyen faktörler, bu gelişimde duraklamalara yol açmakta, olumsuz etkilemektedir.

Son zamanlarda görmekteyiz ki erken çocukluk döneminde çocukların gelişimlerini en çok gereğinden fazla izlenen televizyon süreleri, aşırı tablet ve bilgisayar kullanımı, cep telefonunda oynanan oyunlar etkilemektedir. Kritik dönem olan hayatın ilk yıllarında beynin uyarılması dil ve konuşma gelişimi açısından son derece önemlidir. Fakat anne ve babalarıyla oyun oynamak ya da çevreden gelen uyaranlara karşı nasıl davranış geliştireceklerini öğrenmek yerine aşırı soyutlanmış renkli ve hiç iletişime geçemeyecekleri teknoloji dünyasında kalmak çocuklara cazip gelmektedir. Bu dönemde ailenin ve çevrenin çocukla etkili iletişime geçmesi ve uyaran eksikliğine sebep olan diğer faktörlerin kısıtlı sürelerle kontrol altında tutulması son derece önemlidir. Uyaran eksikliğine bağlı sorun yaşayan çocukların en sık gösterdikleri davranış ve konuşma problemlerini şöyle sıralayabiliriz;

  • Konuşma gelişiminin yaşıtlarından geri olması
  • Sadece ses çıkarması veya birkaç kelime konuşuyor olması
  • Kendi istediği olmadığı zaman ağlama ve öfke krizleri
  • Konuşmanın anlaşılırlığında sıkıntı veya bozukluk olması
  • Sizi kimi zaman anlıyor kimi zaman anlamıyorsa
  • Söylediğiniz şeyin kendi istediği ve anladığı şekliyle yapıyor olması
  • Sosyal hayata, arkadaşlarına ve çevreye karşı uyum sorunlarının yaşanması.